MEŞHUR KAŞIKÇI ELMASININ SIRRI
ya da
DEYİM YERİNDEYSE…
OYUN
2 PERDE
KOMEDİ
BİRİNCİ PERDE
Oyuncular
Ömer; Abi, kardeşinden iki yaş büyük.
Samet; Küçük kardeş.
Kahveci Muharrem
İsmail
Mevlüt
Salih
Kerem
Beşinci kişi
Sahne bir kahvehane şeklinde kurulmuştur. Oyun alanında masa ve etrafında sandalyeler gelişigüzel konulmuştur. Duvara çizilmiş bir çay ocağı resmi. Duvarlarda bazı resimler. Uydurulmuş isimli kola ve çay reklamları ve büyükçe bir Kartalspor posteri vardır. Masalardan içeride soldakinde dört kişi okey oynamakta, yanlarına sandalye çekmiş biri de onları izlemektedir. Kahveci elindeki çay bardağını masaya bırakır ve gider.
İSMAİL
(kahveciye)
Sağol Muharrem Abi.
(Yerden taş alır, bakar ve tahtasına koyar, tahtasından aldığı taşı masaya bırakır)
La Mevlüt nooldu la kartalın maçı dün akşam?
MEVLÜT
(İsmail’in attığı taşı alır, tahtasına koyar)
İki bir.
İSMAİL
İki bir ne la?
MEVLÜT
(Tahtasından bir taş alıp masaya bırakır)
Skor işte abi. İki bir.
İSMAİL
Yani?
MEVLÜT
(İşine devam eder)
Yani biri iki tane gol attı, öteki bi tane, başka ne olacak İsmail abi? İki bir işte.
İSMAİL
Onu diyom ben de. Hangisi iki?
MEVLÜT
Allaalla, tabi ki büyük olan iki. Küçük olan bir. Sayarken de öyle ya abi. Bir iki üç diye gidiyo.
İSMAİL
La oğlum bi anlaşamadık senle ha. Kim attı iki golü onu soruyom ben?
MEVLÜT
Kazananlar attı abi. Yenilenler bi tane atabildi o kadar. E fazla atan yeniyo daa. O yüzden yendiler zaten.
(Yanındakilere)
Di mi?
Masadakiler hep bir ağızdan doğru, adam haklı falan derler.
İSMAİL
Tamam Mevlüt tamam.
MEVLÜT
(Yanında oturan Kerem’e)
La oğlum Kartal hangisiydi?
KEREM
Bordo beyaz ya abi.
MEVLÜT
Oğlum ötekiler de bordo beyazdı ki?
KEREM
Abi sen maçı nerenle seyrediyon ya, ötekiler bordo beyaz olur mu?
MEVLÜT
Olmaz.
KEREM
Olmaz tabi, onlar beyaz bordo, arada fark var.
MEVLÜT
(Ellerini birbirine vurur)
Hadi be, desene o zaman bizim takım yenildi diye sabaha kadar boşuna üzülmüşüm ben.
İSMAİL
(Mevlüt’ün yanında oturan Salih’e,)
Ne o Salih davetiye mi bekliyon. Alsana taşını.
SALİH
İçim geçmiş İsmail Abi. Dalmışım. Kafam çok dolu.
İSMAİL
Asıl ben size bi dalacam göreceksiniz o zaman ya, neyse. Alsana oğlum şu taşını, daha ne bekliyosun?
SALİH
Alamıyom abi, alabilsem keşke, saniye durmuycam da.
İSMAİL
La oğlum kafayı mı yediniz siz ya akşam akşam.
(Taşı gösterir)
Aha orda ya taş, alsana taşı.
SALİH
Çok pahalı abi. Param yok.
İSMAİL
La Salih, kaybetsen hepimize çay ısmarlıycan altı üstü, sen de içmedin say. Dört kişiyiz, bi liradan dört lira yapar? Ne pahalısı oğlum? İyi misin sen? Beş lira bile versen para üstü alıyon geriye.
SALİH
Ne çayı abi, bahçe taşlarından bahsediyom ben. Adamlar bi kamyon para istiyo.
İSMAİL
Ohhooo, biz ne diyoz adam ne diyo.
(Tahtayı çevirir, taşlarını masaya döker)
Bırakın oğlum oynamıyoz.
SALİH
Niye kızdın ki abi şimdi durup dururken?
(Aklına bir fikir gelir, parmağını şaklatır)
Aklıma bir fikir geldi.
(Hepsi dönüp bakar)
Okey oynayalım. Kaybeden çay ısmarlar. Ne diyonuz?
Ömer ve Samet içeri girerler. Sahnenin ortasında seyircilere en yakın masaya gelip dururlar.
ÖMER
Bura iyi mi ne dersin Samet? Oturalım mı?
SAMET
(Etrafına bakınır)
Satın almıycaz abi, oturacaz sadece, iyi bence.
Ömer sandalyesini çekip oturur. Samet masada oturanlara bakar. Masada İsmail Salih’in üzerine seyirtmiştir, diğerleri onu tutarlar. Samet oturur.
SAMET
Sessiz sakin bir mekan.
ÖMER
(Kavga edenlere bakar)
Huzur dolu.
(Samet’e döner, saatine bakarak)
Ablan nerede kaldı, bi şey mi oldu acaba?
SAMET
Sana kızmış.
ÖMER
Ne demek sana kızmış. Babama erkek mi yani. O da kızım diye seviyo, O yüzden ablan zaten.
SAMET
Hayır öyle diil, kafası kızmış.
ÖMER
Oha, ne demek oğlum kafası kızmış. Ayakları erkek mi ablanın? Gerçi 44 numara ama.
(Eliyle kendi bedenini gösterir)
İnsan dediğin kompile daa.
SAMET
Ya abi kafası atmış işte anlasana.
ÖMER
Dişi di mi?
SAMET
Ne?
ÖMER
Kafası at dedin ya. At dişi di mi? Kısrak yani.
SAMET
Öyle diil abi. Niye bana en son haber veriyonuz diye öfkelenmiş, gelmiyom dedi. Tavır yapıyo.
ÖMER
Ben yıllardır elişi yapıyo sanıyodum, tavır mıymış o, vay be. Ben de tavırı başka bi şey sanıyodum.
SAMET
Bi daa bizimle hiç bi yere gitmeyecekmiş.
ÖMER
Nereki ora? Daha önce gittiğimi hatırlamıyom ben.
SAMET
Nere nere?
ÖMER
Hiç bi yer dedin ya demin, oraya diyom işte daha önce gittiğimi hatırlamıyom ben.
SAMET
İyi misin abi sen ya?
ÖMER
Ne? Hatırlamıyom. Suç sen de ama, geç kaldın?
SAMET
Ne yapayım abi, anlattım ya, yürüyen merdivenlerdeyken elektrikler kesildi, mahsur kaldım.
ÖMER
(Taklit eder)
Yürüyen merdivenlerdeyken elektrikler kesildi, mahsur kaldım.
(Kendi sesi)
Yürüseydin ya.
SAMET
O zaman niye yürüyen merdivenlere çıktın demezler mi adama abi? Ayıp olmasın diye bekledim işte, ne yapayım?
ÖMER
Neyse olan olmuş bi kere, boş ver, ver bakalım şu mektubu hele.
Samet cebini arar, bulduğu mektubu abisine uzatır. İsmail dörde katlanmış kağıdı alır.
ÖMER
(Heyecanla açarken.)
Kitaplıkta buldun öyle mi?
(Samet başını sallar,)
Dedemin gizli hazinesi hakkında.
(Samet başını sallar)
Hem de meşhur kaşıkçı elması ha?
(Samet başını sallar, Ömer kağıdı açar ve okur)
250 gram beyaz peynir, yağlı. 4 yumurta, çift sarılı, 2 ekmek, biri tam buğday, bir paket margarin, normal.
(Samet’e döner)
Bu ne la? Ne yumurtası, ne peyniri? Ne alakası var oğlum bunların elmasla?
SAMET
(Kağıdı abisinden alır)
Alakası yok tabi abi, yanlış kağıt. O dönerken marketten alacaklarımızın listesi, unutmayım diye not almıştım.
(Cebinden başka bir kağıt çıkartıp uzatır)
Mektup burda.
Ömer kardeşinin uzattığı mektubu alır, açar, Samet’e bakar ve okur.
ÖMER
(Samet’e bakar)
Kitaplıkta buldun öyle mi?
SAMET
Evet, kitaplığı düzenlerken eski bi kitabın arasından düştü.
ÖMER
(Kağıda bakarak)
Eski kitap ha.
SAMET
Hatta eskiden kitapmış diyebilirim, şimdi kitaplıkta bekçilik yapıyor o kadar, kapağını açan yok, ben açınca da mektup düştü işte.
ÖMER
Vay be, çok şaşırtıcı.
SAMET
Yoo, tamamen normal bi şey, yerçekimi var ya, o yüzden düşüyo. Şaşıracak bi şey yok yani, temel fizik kurallarından biri, Newton bulmuş.
ÖMER
(Samet’e kötü bakar)
Ya bi saçmalama ya, ne yerçekimi, neden bahsediyosun sen? Newton’dan önce herkes uçuyomuymuş yani. Süpermen gerçek miymiş? ne sallıyon sen ya?
Kahveci Ömer’in arkasından kağıda bakmaktadır.
KAHVECİ
Sallamıyo, doğru söylüyo, bizim evde de var misal, havadaki şeyler hep yere düşüyo, havada kalan yok.
Ömer elindeki kağıdı saklamaya çalışır.
KAHVECİ
Alla seni inandırsın, geçen dolabın üstündeki her şey, sen raf kırıl, hepsi yere düş. Neden? Yerçekimi. Yoksa niye düşsünler di mi? 9 onda 8.
ÖMER
Sen de kimsin ya?
KAHVECİ
Pardon, kendimi tanıtmadım tabi.
(Elini uzatır)
Ben Rem . Muharrem . Muharrem Miskafe.
(Eliyle etrafını gösterir)
Bu saygın müessenin kurucusu, patronu ve tek çalışanıyım.
(Elini indirir)
Ne içersiniz efendim. Çay, kahve, soğuk bi şeyler?
SAMET
Ben bi tane soğuk şeylerden istiyom?
KAHVECİ
İnanın onlarda sizi istiyodur ama, dolap bozuk soğuyamadılar bi türlü. E adları bile soğuk şey, sıcak ta içilmez şimdi meret. Başka ne vereyim?
ÖMER
İyi, ben bir kahve alayım o zaman.
(Durur)
Mahsuru yok di mi?
KAHVECİ
Ne mahsuru olacak efendim, yok tabi ki. Burası adı üstünde bi kahvehane…
(Durur)
…De, olmayanımız sadece mahsur değil, alabilmeniz için kahvenin de olması gerekir ki maalesef o da mevcut değil?
SAMET
E ne yapçaaz o zaman? Bi bardak su alayım bari.
(Durur)
Varsa tabi.
KAHVECİ
Çay var efendim. Ve çayın içinde su da var.
(Parmaklarıyla gösterir)
Böylece bi taşla iki kuş vurmuş olacaksınız.
(Parmakları üç yapar)
Hatta üç. Şeker de var.
(Düşünür, parmaklarına bakar, birini kapatır.)
Yok iki. Şeker de bitmişti geçen ay.
(Sorar)
Çay getirem mi? şekersiz. Şeker zararlı zaten, pankreası yormanın gereği yok durup dururken di mi ama?
ÖMER
Çay olduğundan eminiz di mi?
SAMET
(Kuşkulu bir ses tonuyla)
Ya da çaydanlıktakinin çay olduğundan.
ÖMER
(Samet’e)
Ben korktum lan?
KAHVECİ
Bittabi, kendim demledim sabah.
ÖMER
Sabah?
(Saatine bakar)
Saat akşamın beşi olmuş neredeyse, zehirlenmeyelim. Sabahtan beri bayatlamamış mıdır çay?
KAHVECİ
Bu sabah demleseydim eğer dediğiniz doğruydu. İlk gün akşama doğru bi bayatlar gibi oluyor, sonra araya gece girince ne oluyosa işte, tekrar bi kendine geliyor, ondan sonra aroması kuvvetleniyor, içilince kekremsi bi tat bırakıyo dilde.. Hem bu arada oturuyo çay, oturuyo.
SAMET
Ne oturması ya, benim bildiğim o çay bu kadar saate yatar bile. Yani?
KAHVECİ
Dün sabah demlemiştim, bi şey olmaz yani.
ÖMER
İyi, iki tane çay alalım o zaman biz.
KAHVECİ
(Elindeki kağıda, kalemi diliyle ıslatarak yazar, diğerleri şaşkın onu izliyorlardır.)
İiiki çay.
(Kalemi kulağının arkasına koyar.)
Tamam, hemen geliyor.
ÖMER
Eminsin?
(Kahveci başıyla eminim işareti yapar)
İyi de not almana gerek yok ki, iki çay işte. O kadar, iki çay.
KAHVECİ
Ya unutursam?
SAMET
(Başıyla çay ocağını gösterir)
Seslenirsin söyleriz.
(Durur)
Çay ocakta di mi?
KAHVECİ
Ben işimi garantiye almayı seviyorum.
(Döner gidecekken)
SAMET
Çaylar açık olsun.
(Ömer’e)
Ne olur ne olmaz.
(Ömer başıyla haklısın yapar. Kahveciye döner.)
Pardon?
KAHVECİ
(Sırtı dönük, kulağının arkasından aldığı kalemi diliyle ıslatmış not alıyordur)
Açık olsun.
(Döner)
Buyrun.
ÖMER
Yoğurt var mıydı?
KAHVECİ
(Kalemi diliyle ıslatıp kağıda not alır)
Yoooğuurrrt.
(Ömer’e döner)
Yok. Burası kahve, market değil, yoğurt olmaz burda.
ÖMER
E madem yok, niye not alıyon o zaman?
KAHVECİ
(Kaleme bakar)
Kalemin tadı hoşuma gidiyo.
(Ömer’e bakar)
Naneli gibi.
(Ömer’e uzatır.)
Bak bi istersen, hafiften genzi yakıyo.
(Ömer başını çevirir, kahveci gider)
Ömer çaycının arkasından bakar ve gittiğinden emin olunca, elinin altında sakladığı kağıdı açar ve bakar.
ÖMER
Amma uzattı ha! Okuyalım bakalım dede neler yazmış mektuba.
(Kağıda döner)
Selamün aleyküm.
SAMET
Aleyküm selam.
ÖMER
Artık kimsen.
SAMET
Torunun Samet. Küçüğü.
ÖMER
(Samet’e sertçe bakar. Samet susar.)
…Bu kağıdı bulduğuna göre bulacakların da senindir. İyice oku, anla ve sonra da mektubu ye…
SAMET
Çay gelsin öyle yiyek olur mu abi, şimdi kuru kuru gitmez A4.
(Abisinin elindeki kağıdı parmaklarıyla kontrol eder)
Bi de kalın kağıt ya. Adamın yaşarken hiç bi işi kaliteli değildi, öldükten sonra bıraktığı kağıda bak.
ÖMER
(Samet’e)
Bi sus ya Samet. Aklın fikrin yemekte. Önce bi okuyak di mi?
SAMET
Pardon abi.
(Eliyle ağzında fermuar varmış ta kapatıyormuş gibi yapar)
ÖMER
(Kağıda döner tekrar)
…Asırlardır sülalemize ait olan kaşıkçı elmasının saklandığı yeri açıklıyorum…
SAMET
Dı nınınınıııımmm.
ÖMER
..Bana ait olan ev de… Evin içinde…
SAMET
(Başını yaklaştırır)
Dı nınınıııımmmmm.
ÖMER
…Bana ait olan evin salonun da…
SAMET
(Başını iyice yaklaştırır)
Dı nınınıııımmm.
ÖMER
(Samet’e bakar, Samet susar, eliyle yine fermuar kapatıyormuş gibi yapar. Ömer kağıda döner.)
…Gizli bir bölmede saklanıyor…
Yanlarına kahveci gelmiştir.
KAHVECİ
(Elindeki çaylardan birini masaya bırakırken)
Kesin ya dolap çekmecesidir, ya da sandık gibi bi şey.
(Ömer’e)
Filmlerde hep böyle oluyo.
ÖMER
(Kahveciye)
Filmlerde katil de hep aşçı çıkıyo ama, ben aşçı değilim.
KAHVECİ
(Diğer çayı da masaya bırakır, başıyla selam verir,)
İyi günler.
(Hızla oradan ayrılır.)
Ömer kahveciyi gözden kaybolana dek takip eder kağıda döner.
ÖMER
Nerde kalmıştık.
(Gözleriyle kağıdı araştırır)
Ha. Gizli bir bölmede saklanıyor. Adres sayfanın altında yazıyo, anahtar da paspasın altında.
(Samet’e bakar)
Bu bildiğimiz Kaşıkçı elması di mi?
SAMET
Ben başka kaşıkçı elması bilmiyom abi.
(Düşünür)
Kesin ya dolap çekmecesidir, ya da sandık gibi bi şey.
Ömer elindeki mektubu açar ve içinden okumaya başlar. Arka masa oyundadır.
İSMAİL
(Masadan taş alır)
Oğlanı kartala yazdırmışsın diye duydum?
MEVLÜT
He, spor iyidir, boş oturmasın evde dedim.
İSMAİL
Kaç olduydu ki senin oğlan?
MEVLÜT
On bir.
İSMAİL
(Taşı atar)
Vay be ne zaman?
MEVLÜT
On bir yılda abi, ne zaman olacak?
İSMAİL
Tabi zaman durmuyo ki, su gibi akıyo.
MEVLÜT
Bizim evde tik tak tik tak gidiyo abi. Ordan anlıyom ben.
İSMAİL
Onu demiyom oğlum, doğan büyüyo tabi, onu diyom ben.
MEVLÜT
(Attığı taşı alır)
Hepsi büyüyo abi.
İSMAİL
Ne?
MEVLÜT
(Taş elinde konuşur)
Hepsi büyüyo diyom. Kartallar, martılar, güvercinler. Tavuklar bile, sadece doğanlar diil. Olayın tabiatı bu.
İSMAİL
Ne diyon oğlum sen ya. Taş başına mı düştü diyecem, değil, hala elinde. Oyna elindeki taşı artık. Töbe töbe, olayın tabiatı buymuş. Bide insanlar konuşa konuşa anlaşır diyolar, gel de anlaş şimdi bunla.
ÖMER
(Aceleyle kağıdı katlayıp cebine koyar ve ayağa kalkar.)
Haydi kalk kalk, gidek bakak şu eve. Oturmayla olmayacak bu iş.
SAMET
E hani kağıdı yiyecektik. Çaylar da geldi.
ÖMER
Sonra sonra. Önce evden emin olak bi.
SAMET
(Kalkarken)
Ama yarısı benim ha, unutma. okey mi?
Samet’te kalkarak abisine yetişir. İkisi diğer masada yine başladıkları okeyi oynayanların yanından geçer ve çıkarlar. Masada okey oynamayan ve seyircilere yüzü dönük oyuncu oturduğu yerde uyumaktadır.
İSMAİL
(Elindeki taşı masaya vurur)
Okey. Öğreninde gelin oğlum.
(Mevlüt’e, uyuyan oyuncuyu işaret ederek)
La oğlum yine uyumuş bu, gözleri kapalı. Bi de bize hakemlik yapıyodu.
MEVLÜT
He, az önce uyanır gibi oldu bi, sonra daldı tekrar.
İSMAİL
İnsan çay içerken uyur mu lan?
MEVLÜT
Bu bi şey mi geçen konuşurken uyuyakalmıştı abi?
İSMAİL
O olur, içi geçmiştir.
MEVLÜT
Elinde çay bardağı vardı abi.
İSMAİL
Ha o olmaz işte.
(Masaya döner)
Hadi ben gidiyom artık.
MEVLÜT
E biz de kalkak abi.
(Uyuyan beşinci adamı işaret eder)
Ne yapak uyandırak mı?
İSMAİL
Yok uyandırmayak. Töbe töbe.
PERDE KAPANIR
1. Perdenin sonu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder