“Bir şeyi seçmek demek, seçtiğinle beraber nesi varsa onları da kabul etmek demektir. Yoksa seçtiğinden emin değilsindir, bir kez daha düşün sen.”
Adam çok yaşlı.
Neredeyse bin yaşında falan var. Haydi, abarttım
biraz diyelim yine de yedi yüz küsur garanti.
Duymamışta olabilir beni. Bir kulak kaç yıl
eskisi gibi net duyabilir ki zaten, günahını almayalım. O da birihtimal. Ayıp
olmasın diye de konuşuyor bir saattir. Ya da hala gencim demeye getiriyor.
Var öyle
adamlar.
Yok, değil ama. Kendimi kandıramayacağım.
Duymuştur kesinlikle. Aramızdaki mesafeyi göz önüne alınca değil fısıldayarak,
neredeyse düşünerek konuşabilirsin. İstersen yedi yüz küsur yaşında ol, fark etmez.
Offff of!
Belki deduydu da sadece anlamak istediğine odaklandığından
duymak istediklerini çıkardı. Bilemiyorum.
Yine de aramızdaki iletişimde bir sorun var.
BU KESİN.
0 beni ya çok zengin bir iş adamı ya da o çok
zengin bir iş adamınıntek oğlu falan zannetti herhalde. Hayır, kıyafetlerim de öyle zannetmesine engel ama. İnsan nasıl
görmek istiyorsa öyle görüyor anlaşılan. Daha da fenası, görebildiğim kadarıyla
hala da öyle sanıyor.Onun sandığı kadarıyla ben gerçek ben değilim.
Padişahlarda
zamanında sokağa tebdili kıyafetlerle çıkarlarmış tanımasınlar diye.
Tebdili
kıyafet dediğim kılık değiştirmek.
Yaşlı adamın beni tebdili kıyafetle dışarı çıkmış bir şehzade sandığından eminim artık.Ama emin olduğum başka bir konu daha var. Ben şehzade değilim.
Birinin
bunu ona açıklaması gerekiyor.
Ben sadece ev hanımı bir anneyle öğretmen
emeklisi memur bir babanın üç çocuğunun en küçüğüyüm. Bir abimle bir de ablam
var benden büyük olan. Tek çocuk bile değilim.
HA, bir de köpeğimiz.PÜSKÜL.
O benden küçük bak.
Püskül köpek olduğu için en küçük kardeş ben
sayılıyorum ama. O evde ev hayvanı kategorisinde görev alıyor.
HAVLAMACI BAŞI OLARAK.
Hem de yedi gün, yirmi dört saat.
Gerçi dediğim gibi durup dururken günahını
almayalım adamcağızın. Ne kadar iyi tahmin edersem edeyim başkasının
düşüncesini yüzde yüz bilemeyeceğime göre tahminlerimde yanılma ihtimalim var hep.
Belki de neden; aklıma dahi getiremediğim tamamen farklı bir şey. Küçükken
okuduğu masallarda takılıp kalmış olabilir mesela.
Masallarda en küçük kardeş zengin olur ya hep. O
da öyle hesaplıyor belki. Bilmiyor ki, bu kural bizim evde çok geçerli değil.
DÜZELTİYORUM, hiç geçerli değil.
Ben henüz zengin değilim örneğin ve ileride
olabileceğim konusunda da çok ümidim yok.
YİNE DÜZELTİYORUM, HİÇ ÜMİDİM YOK
ASLINDA.
Hem fazladan bir evi var daha var diye onunla zengin
olacağını kim söyledi ki? İşin içinde yapılmış bir hesap hatası var bence.
İkinci evin
varlığı kendi başına zenginlik değil mi zaten.
Ama yaşlı adam beni hiç dinlemediği için anlamak
zor geliyor ona. Zor yanlış kelime. İmkânsız.
DİNLEMİYOR Kİ
ANLAYABİLSİN.
O dikkati dağılıp sözlerini unutmasın diye gözlerini
kapamış, kaldığı yerden apartman kurallarını sıralamayı sürdürüyor.
Daha kiralayabileceğim bile belli değil.
Kiralayamama ihtimalim daha fazla hatta.
“Akşam on sekizde evde olmalısınız, on sekizi
bir geçe olmaz. Sonra demedi demeyin yirmi oldu mu apartmanın dış kapısı kilitlenir,
dışarıda kalırsınız. Dışarıda kalırsanız haberiniz olsun ertesi sabaha kadar apartmana
giremezsiniz. Yirmi otuzda elektrikler kesilir. Yirmi kırk beşte kaloriferler kapatılır.
Vücut ısınızla yatağı ısıtmanız için on beş dakikanız var yani. Yatıya arkadaş getirmek
yok.Arkadaş hava kararmadan apartmanı terk etmiş olmalı. Gece mutfakta ateş
yakmak yasak, uyuyakalırsanız binayı yakarsınız. Elektrikli ısıtıcı kullanmak gündüz
bile söz konusu değil. Gerekirse ısınmak için yorgan kullanabilirsiniz. Ek
yorgan kontenjanımız mevcut. Tabi parasıyla.”
Müdahale etmezsem biteceği yok. Konuştukça
iştahı kabarıyor.İştahı kabardıkça konuşuyor. Bitirdiği her cümlede aklına yeni
kurallar geliyor. Aklındaki bitse etrafında gördüğü bir ayrıntı yeni bir kural
olarak vücut buluyor.
Elimi alnıma koyarak selam verdim.
“Emredesiniz komutanım!” dedim.
KISA VE NET.
Artık otomatiğe bağladığı sözcükler
dudaklarından kendi başlarına dökülüyorken cümlelerim kafasında anlam kazanmaya
başlar gibi oldu.
Önce kelimelerinin arası açıldı.
Ardından açılan aralarda nefes almaya başladı.
Bu iyiye işaret. Dünyayla tekrar
bağlantı kurduğunun ispatı.
Ve sustu.
NİHAYET.
İnanamıyorum ama. Sustu.
Aşağıda kalan elimle bacağımı çimdikledim. Acı. Gerçekten susmuş.
Bir süre öylece kalakaldı. “Anlayamadım.” diye söylendi
yüzüme bakarak. Onu anlamıştım zaten. Anlayamadığını yani. Öyle bakıyordu yüzüme.
“Efendim?” dedi kekeleyerek.
Efendimmiş.
Görürsün şimdi sen efendimi.
Konuşurken kafamın içine doldurduğu vızıldayan bütün arıların çıkmasını bekledim önce.
Evi bedavaya kiralasa da tutmam bu saatten sonra.
Gözünüzün önüne getirsenize bir, dört yıl o adamla aynı apartmanda yaşamak.
Bırrrr!
Biraz düşündüm de bedava dese yine de bir şans
verirdim herhalde. Abartmayalım.
Fevri davranmaya gerek yok.
Olsun.
SIRA BENDE.
Son arıda kafamın içinden uzaklaşıp gözden
kaybolunca, alabildiğimce derin bir nefesi içime çektim. “Saat yirmiden sonra
diyorum, nefes alabiliyor muyuz acaba?” dedim ve sıraladım. “Alamıyorsak sabaha
kadar nefesimizi tutarsak ölüyor muyuz? Öldük kurtulduk mu oluyor, yoksa bunun da
cezası var mıdır? Örneğin olur ya, gece sıfır ikide sıkıştık tuvalete gitmemiz
gerekti. İzin veriliyor mu, ya da yatak uçlarımıza plastik şişeler mi koyuyoruz?
Haydi, tuvalete gitmek için izin verildi diyelim, gittiğimizde ışığını
yakabiliyor muyuz? Eğer ışığı yakmak yasaksa önümüzü görmekte zorlanırız, malum
olayı yaptığımızda klozeti tutturamazsak cezamız nedir öğrenmek istiyorum? Bu belirsizlikle yaşayamam efendim.”
Sorularıma cevap vermek niyetiyle bir iki
yutkundu, kendisiyle dalga geçtiğimi anlamış olmalı ki, kızardı biraz. Bir
şeyler söylemeye çalıştı. Olmadı. Boğazını temizledi.
“Ne?” diye sordum.
Hiçbir şey söylemeden sırtını döndü ve apartman
kapısından içeri girip kapıyı sertçe kapattı. Ben kapının tam önünde hazır ol vaziyette
kalakaldım. Yaşlı adam kapattığı kapının camından bana baktı ve söylene söylene
merdivenlerden çıkmaya başladı.
Vay be!
Demek ki apartmanın asansörü de yokmuş.
İyi ki kiralayamadım öyleyse, akşamları okuldan yorgun
argın geldiğimde her gün her gün o kadar merdiven çıkılır mı?
VERİLMİŞ SADAKAM VARMIŞ.
Babam, “Gerektiğinde insan kendini çok kolay kandırabilir.” der hep.
Düşünüyorum da…
Yine haklı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder