Çook yıllar önce. Babam o zamanlar boyacılık yapıyor. Bir gün sabahın beşinde, -niyeyse kargalar uyanmadan yola çıkıyorduk hep- evden çıktık. Ben, iki yaş küçük kardeşim Erkan ve babam. Üçümüz. Babam bir dairenin boya işini almış. Onu yapacak. O önde biz arkasında ona yardıma gidiyoruz.
Evden ayrılalı beş dakika olmamıştı ki babam durdu birden. O durunca biz de durduk tabi. Adam beni direkt es geçip kardeşime döndü.
“Şey!” dedi. “Şeyi şeyde şeyttim, şeytsene bir.”
Ben daha, “Neyi neyde neyttin baba, neydeyim?” diyemeden Erkan eve doğru ok gibi fırladı. İki dakika geçmeden de elinde bir çantayla geldi ve elindeki çantayı babama uzattı.
“La oğlum,” dedim. “Babam ne dedi sana, çantada ne var ki?”
Erkan önümüzde yürüyen babamı takip ederek beni cevapladı.
“Şey dediği benim. Erkan. Şeyi dediği fırça. Şeyde, evin önündeki merdiven basamakları, şeyttim de unuttum. En sonda ki şeytsene bir de getirsene bir.”
Tercümesi; “Erkan! Fırçayı merdiven basamaklarında unuttum. Getirsene bir.”
Babamın beni es geçmesi çok doğal yani. Adam anlamayacağımı anlamış ne diyeyim. Olgunlaşmak bu herhal. Şeyimiz şeytmemiş daha yani.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder