7 Haziran 2025 Cumartesi

SEÇİLMİŞ OLAN 13

 

“kendine geldin

demek.”

 

Kendime geldiğimde Suratsız saatine bakıyor. Bir iki kıpırdanınca yanıma çömeliyor. Aralıksız bayılmaktan olacak ensem karıncalanıyor. Sanki binlerce adını bilmediğim kanatsız böcek kulaklarımın arkasından kürek kemiklerimin arasına doğru koşturuyor. Sağ elimle ensemi tutup sıkıyorum. Ani basınç biraz olsun koşuşturan isimleri meçhul böcekleri yavaşlatıyor. Ağzımda dilime yapışıp kalan acı bir tat var. Suratsız’a bakıyorum, o da beni izliyor.

“Hani söz vermiştin,” diyor. Sesinde onu yarı yolda bırakmışım da çekip gitmişim izlenimi sezinliyorum. “Bayılmayacaktın.” Sanki elimde olan bir şey bu. “Ayılmasaydın seni bırakıp gitmek zorunda kalacaktım az kalsın.”

“Gitmek mi?” diye söyleniyorum. Henüz kendimi toparlayamamanın verdiği uyuşuklukla çevreme bakınıyorum. Her neredeysek hala gelememiştim ki, gitmeyi düşünemiyorum. Dilime yapışan acılığı boş yere yutmaya uğraşıyorum. Ateş çoktan sönmüş, zifiri karanlık her yanı içine almış. “Gecenin bir yarısı nereye gitmekten bahsediyorsun sen? Sabahı bekleyemez miyiz?”

Suratsız, “Sabahı beklemek mi?” diye bağırıyor. “Gündüz caddede kimseyi gördün mü?”

Görmemiştim.“Görmedim.”

“Bu çöplükte habire niye bayıldığını unuttun herhalde. Gündüz, sokak durdurbakları anında yakalar bizi ve geceyi görmeden ben su olurum, sen de…”

“Ben de ne?” diye sızlanıyorum. Aslında söyleyeceklerini duymak istediğimden emin değilim. Yine de kaçacaksam nedenini bilmek yorulmamı engelleyebilir. “Vatan hainlerine ne oluyor peki?”

“Şey,” diyor Suratsız. Susuyor sonra, dudaklarını büzerek saatine bakıyor. “Oo iki dakikamız kalmış, kalk hadi,” diye acele ettiriyor.

Bir şeyler sakladığını anlamak için kahin olmaya gerek yok. Vatan hainlerine ne ceza veriliyorsa ya söylemeye içi el vermiyor, ya da duymamı istemiyor. Her cümlesinde bayıldığım göz önüne alınırsa pek haksız değil. Oturduğum yerde kalakalıyorum. Günün sürprizini gece yarısı duyacağım galiba. Midemin altında ki kıpırdanmalar yeniden yavaş yavaş kendini belli etmeye başlıyor.

“Ne?” diyorum ısrarla. “Vatan hainlerine ne oluyor? Vurmuyorlar herhalde.”

Gülümsüyor.“Yok canım, tabiî ki vurmuyorlar. Yusuflu’da insan vurmak büyük ayıptır,” diyerek yüzünü ekşitiyor.

Derin bir nefes alıyorum. En azından vurulmayacak olmanın verdiği rahatlığı yaşıyorum. Ya asılmak.

“Peki asılmak?”

Dudaklarından büyük bir çık sesi düşüyor. “Hayır, dedim ya Yusuflu’da insanları öldürmek büyük ayıp.”

Suç değil, ayıp. Yine de duyduklarım içimi rahatlatıyor. Ama kısa sürüyor.

“Hem,” diye sözlerine devam ediyor Suratsız. “İnsanlar öldürülünce mundar olurlar değil mi? Başka yöntemleri var.”

“Mundar olmak mı?”

Dedemin beni Muharrem diye çağırdığı yıllarda düşüp boynunu kıran koyun için mundar olmadan kesin, yoksa eti yenmez,’ dediğini hatırlıyorum. Anneannemin bir solukta koşarak eve gidişini ve bıçak alıp gelişini.

“İnsanlara sudan başka şeylerde lazım,” diyor Suratsız.

“İnanmıyorum,” diye mırıldanıyorum elimde olmadan. İnanıyorum aslında, otuz yaşına geldikleri için insanları suya çevirip kalanlara dağıttıklarına göre her şey olabilir pekala. “Yusufluköy’dekiler yamyam mı yani?”

“Kitabi açıdan ele aldığında evet,” diyor . “Kulağa kötü geliyor değil mi?”

Yenecek olan ben olmasaydım dediği doğru. Kulağa kötü geliyor. Yenecek olanın ben olduğum gerçeği kötünün kulağıma kadar gelmesini dahi engelliyor.

“O yüzden kitabi açıdan alma konuyu, gelenek ve göreneklerin kültürel yapılanması ve yaşamsal amaçlar uğruna kuramsal şartlara bağlanması olarak düşün. Böylelikle hem ne olduğunu anlamıyorsun, hem de ne için olduğu konusunda kafa patlatmak gereği duymuyorsun?”

Alışkanlık haline getirdiğim bayılmalardan birine daha girmek üzereyken köyün içlerinden gelen siren sesiyle irkiliyorum. Bu kez geyik avlarındaki boynuz sesine benzer bir ses kulaklarımda patlıyor. Tüylerim diken diken Suratsız’a bakıyorum. Suratsız olduğu yerde zıplayarak binaların arkasında kalan caddeye yöneliyor. Kuyruğunu yakalamış köpekler gibi sevinçten yerinde duramıyor.

“Hah, zamanı geldi işte,” diye sesleniyor. “Artık köye girebiliriz. Beni takip et.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YAANİ

Şeysel Adaları var bir tane mesela. Dikkatinizi çekerim neysel adaları olduğunu bilen yok aslında. Şeysel aşağı, Şeysel yukarı gidelim de gi...