24 Mayıs 2025 Cumartesi

SEÇİLMİŞ OLAN 3

 

“hişt, bak hele

Sen yenisin

galiba?”

 

Yaşlı adam konuşurken burun kıllarını dalgalandırma gücüne sahip bir süper kahraman olmalı. Ya da bunak. İkisinden biri. Sıcağa çalan ılık rüzgarın gövdelerine çarptığında kıvrılarak dans ettirdiği kıllar beni hipnotize ediyor sanki. Zaman etrafımda akarken yavaşlıyor gibi. Nefes alış verişlerim neredeyse dakikada bire düşüyor, düşüncelerim ağırlaşıyor, kafamın içinde büyümeye başlıyor. Ya da kafam küçülüyor. Gözlerimi takılıp kaldığı hareketli uzantılardan alıp başka bir yöne çeviremiyorum.

“Ben. E, e, e, vet ye, ye, niyim bu, bu, ralarda,” diye cevap veriyorum. Ama eski olduğum yerlerde var. “A. A,ma es, ess, ki ol,du, du,ğum yerr, lerde va, ar.”

Kekeliyorum. Birbirini takip eden uzun yıllardan sonra ilk defa başıma geliyor. Yirmi dokuz yaşımı bitmek üzereyim ve ben kaderimin beni iteklediği bu yerde, başıma geleceklerden habersiz uzun süredir unuttuğum bir alışkanlığı tekrarlıyorum. Kekeliyorum.

Ha bu arada tanışmadık. Özür dilerim. Adım Orçun. Anlamını bilmiyorum ama Orçun. Oysa büyükbabam kendince haklı sebepleri için ısrarla Muharrem koymak istiyor ancak, babam Orçun’da demir atarak ilk çocuğuna, yani bana, kendi babasının verdiği ve nefret ettiği, sadece ailesini kırmamak adına değiştiremediği Mülayim yerine kullanmak istediği içine ukde ismi takıyor.

Öte yanda Muharrem; büyükbabamın -ki; annemin babası olur kendisi- askerlik arkadaşının bizzat kullandığı ismi. Büyükbabamın aslen Kayseri’li olan bu arkadaşının ailesi, askerlikleri boyunca büyükbabamla oğullarına pastırma ve sucuk gönderdikleri için arkadaşına minnet duyuyor. Çocukluğumdan hatırlıyorum; Evdeki köpeğin ve anneannemin beslediği dört tavuğun adı da, sadece sonlarına gelen ekler hariç; Muharrem. Beşinci tavuk hariç. Onun adı; Şaziye. Anneannemin annesinin ismi. Anneannemin iddiasına göre ona tıpkı rahmetli annesinin baktığı gibi derinden bakıyor. Büyükbabam o vakitler yeni yeni türeyen kuş gribi salgını ihtimalini göz önüne alarak, sağlığımızı koruyabilmek amacıyla ne olur ne olmaz ilk önce onu kesiyor ve ne hikmetse Muharremler boğazlanmadan grip krizi başladığı gibi aniden ortadan kalkıveriyor

Anneannemin büyükbabama annesini boğazlamış gibi baktığını unutamıyorum, sonra da tavuklu pilavdan fazla yiyor diye gecenin bir yarısı zor bela acile yetiştirdiğimizi.

Büyükbabam sırf askerde gönderilen sucuklar yüzünden inada kesiyor ve cümle alemin Orçun diye seslendiği bana yıllar boyunca Muharrem diye hitap ediyor. İşin kötü tarafı, anne ve babamın çok yoğun iş tempoları ve bunun götürüsü olan uzun süreli yolculuklara çıkmaları nedeniyle sekiz yaşıma değinbüyükbabam tarafından büyütülüyorum. Yıllarca Muharrem ana başlığı altında başrolünde kendimin oynadığı senaryoda mutlu diyaloglar sürdüren ben, dokuz yaşındayken asıl adımın Orçun olduğunu öğrendiğimde, her harfini her zerremde hissetmek zorunda bırakıldığım Muharrem’in gerçekte sanaldan ibaret oluşuyla yıkılıyorum.

Ailemin kendilerince haklı açıklamaları nedeniyle büyükbabam küsüyor ve annemi evlatlıktan reddediyor. Annem olaya kendi tarafından bakıp büyükbabamı tanımadığını ilan ediyor ve kimse bu arada dönüp bana sen ne istersin diye sormak gereğini bile duymuyor.

Bir tek babam, bir sonraki bayramda kerpetenle çıkaracağı cümlelerine kıyarak, arayı düzeltmek için sanıyorum, “Olayı fazla büyütmeyelim, oğlanın ismi M nokta Orçun olsun” şeklinde bir teklifte bulunuyor. büyükbabam bu kez vaktiyle yediği pastırmaların vicdani yükümlülüğünün içgüdüsüyle olacak, “Madem ara yol bulacağız, o zaman O nokta Muharrem olsun” karşı teklifini sunarak uzlaşma yolundaki bu tek adımın da yolunu tıkıyor.

Oysa adım Kemal olsa ya da Selami veya Muharrem yahut Orçun olmayan başka herhangi bir şey sorun kalmayacak. O gün bana söz hakkı tanınmadığı için ve ben de tanınmadığı zaman söz hakkını alamadığımdan; “Bana Kemal deyin” diyemiyorum.

Sessizliği alışkanlığa çevirdiğim senelerin akabinde on bir yaşıma dek susuyorum. Dokuz yaşım dahil on bir yaşıma kadar öksürüklerim veya tıksırıklarımda çıkarmak zorunda kaldığım sesler haricinde asla konuşmuyorum. Çocukluk bilinçaltımın dehlizlerinde, konuşursam hep birileri kavga edecek endişesi yaşıyorum. Ta ki on bir yaşıma tekabül eden ılık ve yağışlı bir nisan gününde – ki, hiç unutamam ayın yedisi- cama vuran yağmur tanelerine bakarak kurduğum “A, a, a, anne dı, dı, şarda bi, biri ca, ca, cama i, işiyor,” temalı cümleden beri bugüne dek bir kez bile kekelemiyorum.

Ama durun bir dakika, cama işeyen biri. Tabi ya.

Nasılda dikkatimden kaçıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YAANİ

Şeysel Adaları var bir tane mesela. Dikkatinizi çekerim neysel adaları olduğunu bilen yok aslında. Şeysel aşağı, Şeysel yukarı gidelim de gi...